Permakültür sürdürülebilir insan yerleşkeleri yaratmaya yönelik bir tasarım felsefesidir. “Permanent agriculture” (kalıcı tarım) kelimeleriyle türetilen bu felsefenin amacı; kolay, kararlı, kendi kendine yeten üretim alanları oluşturmaktır. Etik temellere dayanan bir tasarım bilimi ve sosyal dönüşüm hareketi olarak doğayla mücadele etmek yerine doğayla beraber çalışmaktır. Düşüncesiz eylemler yerine; uzun süre dikkatli gözlemler yaparak ve doğadan öğrendiklerini örnek alarak uygulanabilir sistemler tasarlamaktır. Yeryüzüne ve insana saygı duyan, doğanın tavizsiz korunumunu ilke edinen bir tasarım bilinci ve uygulamaya geçirebilenler için artık bir yaşam tarzıdır.
“Sessiz Devrim”in Ayak Sesleri
“Kalıcı tarım” kavramı ilk olarak Amerikalı ziraat bilimci Franklin Hiram King’in 1911 yılında kaleme aldığı “Farmers of Forty Centuries: Or Permanent Agriculture in China, Korea and Japan” kitabında kullanılır. Permakültür tabiri ise 1970’li yıllarda Avustralyalı akademisyen Bill Mollison ve öğrencisi David Holmgren tarafından ortaya atılır ve geliştirdikçe “sessiz devrim” diye betimledikleri bir tasarım felsefesine dönüşür. 1928 yılında Tazmanya’da doğan Bill Morrison, yıllarca biyolog olarak bitkiler, hayvanlar, nehirler, denizler ve sulak alanlar üzerine saha çalışmaları yapar. 1966’da akademik kariyerine başlar ve Tazmanya Üniveristesi’nde Çevre Psikolojisi Bölümü’nün kurucusu olur.
Bill Mollison’ın 1974 yılında öğrencisi David Holmgren ile birlikte geliştirdikleri bu kavram, o dönem “Permakültür-1” ve “Permakültür-2” kitapları olarak ilk meyvelerini verir. Kendini dünya çapında bu felsefeyi yaymaya adayan Mollison; verdiği kurslar, yazdığı yazılar, yaptığı danışmanlıklar ardından sürdürülebilir tarım, su, hukuk, ekonomi sistemleri üzerine eğitim veren Avustralya Permakültür Enstitüsü’nü kurar. Bu tasarım felsefesinin “Dünyayı gözet, insanı gözet, üretim fazlasını da adil biçimde bu ikisine pay et” şeklinde özetlediği üç etik kuralını tüm dünya ile paylaşır.
Permakültür’e ait bu üç ana etik değerden ilki olan dünyayı gözetme; yeryüzüne özen gösterme, canlı ya da cansız tüm varlıkların çoğalması ve devamlılığı için gerekli şartları sağlama çabasını getirir. İnsanı gözet diyerek özetlediği ikinci etik kural; insanlığa özeni, sağlıklı bir şekilde barınma, eğitim, tatminkâr bir işe ve sosyal ilişkilere sahip olmak üzere gerekli kaynaklara ulaşabilmeyi içerir. Son etik kural olan adil dağılım ise; hızla artan nüfus ve tüketime sınır getirmek, bireyin kendi ihtiyaçlarını kontrol altına alarak ilk iki ilkeyi desteklemek için zaman, para, enerji kısacası kaynak ayırmaktır.
Bill Mollison’ın üç aşamalı etik ilkeleriyle oluşturduğu temele meslektaşı David Holmgren, on iki adımlı uygulama prensiplerini ekler. Doğayı gözlemleyip etkileşim kurmayı, enerjiyi yakalayıp muhafaza etmeyi, fayda üretmeyi ve kendini yönetmeyi önerir. Yenilenebilir kaynaklara ve hizmetlere değer vermekten, atık üretmeme çabasından, örüntülerden detaya giden tasarımdan bahseder. Ona göre ayrıştırmak yerine bütünleştirmek önemlidir, çeşitlilik değerlidir, değişimden yaratıcı şekilde yararlanıp tepki verilmelidir.
Dünyayı Gözet, İnsanı Gözet, Adil Pay Et
Permakültürün odak noktası insan ve faaliyetleridir. Doğa ile dost bir yaşam birlikteliği kurmak ve faydalı üretimler kurgulamak, bunlar için de doğayı izlemek ve ilham almak temel düşünce sistemidir. Doğal kaynakları yok etmekte olan günümüz ekonomik sistemine bir tepkidir. Temel amaç doğayı sömürmeden, kirletmeden ve yok etmeden temel ihtiyaçlarını karşılayan, bitkiyi, hayvanı ve insanı doğa içerisinde bir arada tutarken bakımı ve sürdürülebilirliği olan sistemler tasarlayabilmektir. Bunun için gerekli olan en temel bilgileri yine doğadan edinmek ve uygulamaktır.
Permakültür tasarımcıları bulundukları yerin doğal koşullarını inceleyip gözlemleyerek, binlerce yıldır kullanılagelen geleneksel tarım sistemlerini, güncel bilgi ve teknolojilerle harmanlayarak hem sürdürülebilir tarım hem de ekolojik tasarım modellerini oluştururlar. Bu tasarım disiplini ile bahçeler, çiftlikler, yapılar, orman alanları, işletmeler, köyler, kasabalar hatta şehirler kurulabilir. Bunun için henüz bozulmamış doğal alanların korunması için mücadele vermek, zarar görmüş olanların rehabilite edilmesine katkıda bulunmak, asgari toprak ölçeğinde kendi bitki bahçelerini oluşturmak, tehlike altında bulunan hayvanların soyunun devamlılığını sağlayacak sığınaklı alanlar oluşturmak gerekir.
Dünyada olduğu gibi; Türkiye’de de hızla yayılan permakültür hareketi, farklı ülkelerden gelen temsilciler ve yerel eğitmenler eşliğinde düzenlenen sunumlar, kurslar, projeler ve uygulamalı atölyeler ile her geçen gün sayısı artan çevre gönüllüleri ordusu oluşturmakta… Enstitü, dernek ve grupların çabalarıyla permakültür kuramı ve ilkeleri özümsenmekte, ekolojik yapı tasarımı, enerji tasarruf yöntemleri, geri dönüşüm ve atık yönetimi öğrenilmekte, kentsel ve kırsal stratejiler geliştirilmekte. Organik gıda üretimi, ekolojik zararlılarla mücadele, kuraklık sorunu için çözüm önerileri, toprak işleri ve çiftlik hayvanları bakımı, çalışma konularından başlıcaları…
Türkiye’de permakültür tasarımını öğrenmekle kalmayıp uygulayanların sayısı da her geçen gün artarken özellikle son birkaç yıldır ekolojik tasarım, ormancılık, tarım, mimarlık ve enerji üretiminde sürdürülebilir teknikler konuşulmaya, öğrenilmeye ve denenmeye başlanmıştır. Marmara’da, Ege’de ve Akdeniz’de bireysel olarak kurulan ekolojik çiftlikler bu felsefenin uygulayıcılarını ağırlamakta. Barınak ihtiyacı çiftlik sahipleri tarafından karşılanan bu gönüllüler, kendi gıdalarını yetiştirmeyi, hayvan bakımını, doğaya saygıyı, hatta küçük ekolojik binalar inşa etmeyi deneyimlemekteler.
Doğaya Karşı Değil, Doğayla Birlikte
Permakültür tasarım anlayışının temelinde doğaya karşı savaşmak yerine, doğayla uyum içinde yaşamak vardır. Doğayla uyumlu bütüncül sistem ve yenilenebilir enerji destekleri ile sürdürülebilir yaşam alanları tasarlamak ekolojik mimari kavramını doğurmuştur. Ekolojik yapılar, yeryüzünün insanlığa sunduğu kaynakları bilgece kullanarak insan sağlığını destekleyen, doğayla uyumlu bir yaşam kültürünü barındırır. Doğal yapı teknikleri, ahşap, bambu, kum, taş gibi doğal, yerel ve yapay atık oluşturmadan dönüştürülebilen malzemeleri kullanır, güneş ışığından aldığı enerjiyi tasarruflu tüketir, bakımı kolay ve ekonomiktir.
Kentlerde doğal yapı malzemeleri kullanılarak sağlıklı nefes alan, atıklarını dönüştüren, değerlendiren binaların tasarlanması, inşa edilmesi ve çoğalması çevreye sağlayacağı olumlu katkı sayesinde tam bir rehabilitasyon olacaktır. İklime uygun ağaçlandırma, bireysel araç kullanımı yerine bisiklet ya da toplu ulaşımı tercih etme, doğal enerji kaynaklarını etkili ve verimli kullanma stratejileri geliştirme, organik çöplerin diğerlerinden ayrıştırılması ve yeniden kazanılması kolaylıkla uygulanabilecek ekolojik önlemlerden bazılarıdır.
Kaybolan enerjinin önemli bir kısmının binalarda tüketildiği düşünüldüğünde ekolojik mimarinin permakültür yaşam tasarımı içindeki önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Şüphesiz farkındalığı yüksek mimari yaklaşımlar ve konu hakkında bilinçlendirilecek yapı sektörünün hassasiyetiyle sunulacak çözümler etkili olacaktır. Sorumluluk aslında tüm insanlıktadır; karar mercisi olan yetkililerin, teknik insanların, uygulamacıların ve nihai kullanıcıların oluşturacağı ortak bilinç, belki de gezegenin geleceğini etkileyecektir. Permakültürün temel ilkeleri aslında tüm inançların ve dünya görüşlerinin ortak paydası olan ahlaki değerlerdir. Şimdi amaç, bunları felsefe dünyası ile sınırlı bırakmayıp hayata geçirme tutkusunu yaygınlaştırmaktır.
Bürotime, yıllardır benimsediği sürdürülebilirlik ilkesiyle, benzersiz, şık ve fonksiyonel tasarım ürünlerini, insan ve çevre değerlerini gözeterek sizlerin beğenisi ve kullanımına sunar. Gelecek kuşaklara bırakılacak doğal mirası korumak adına uygulamaya koyduğu “Entegre Yönetim Sistemi Politikası” ile çevre ve insan sağlığına verdiği önemi vurgular. Hammadde kullanımlarında sağlıklı seçimler yaparak, atıkları azaltarak, geri dönüşümü artırarak, çevre dostu alt yapısı ve sürdürülebilir çevre politikalarıyla, dünya standartlarında üretim gerçekleştirir. Siz de yalnızca bugün için değil, gezegenin geleceği için de büyük hassasiyet ve sorumlulukla çalışan Bürotime’ın sürdürülebilirlik projelerini takip edebilir, çevreye duyarlı ve saygılı eşsiz tasarım ürünlerini gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz.