Biyofilik tasarım, insan sağlığını geliştirmek için doğal sistemleri ve süreçleri yapılı çevre tasarımına dahil etmenin kritik olduğunu savunan bir yaklaşımdır. Pek çok akademik araştırma ve çalışma, doğayı taklit eden ortamların genel sağlık ve refah üzerindeki geliştirici ve olumlu etkilerini kanıtlamıştır.

Fotoğraf: H&H Group Offices – Hong Kong
Biyofili Terimi Nereden Türemiştir?

Biyofili terimi aslen “biophilia” kavramından gelir. Biophilia, “yaşam sevgisi veya yaşayan sistemlerin sevgisi” anlamına gelir ve doğal çevreyle olan içsel bağımızdır. Hepimizin, doğal dünya ile yüz binlerce yıllık geçmişe dayanan genetik bir bağlantısı olduğunu belirtir. Artan kentleşme oranlarının doğal dünya ile olan bağlantıyı ne kadar etkilediğini gözlemleyen Amerikalı psikolog Edward O. Wilson tarafından 1980’lerde yaygınlaştırılan bir terimdir. Gelişmiş ülkelerde kentsel dokunun giderek büyümesi, gelişmekte olan ülkelerde ise kente doğru yüksek oranlardaki göçler nedeniyle günümüzde “biyofili” terimi giderek önem kazanmaktadır.

Fotoğraf: Kevin Scott – Olson Kundig Ofisi
Biyofilik Tasarım Neyi Amaçlar?

Teknoloji ve endüstri ile donanmış kentsel yaşam alanlarımızda doğayla olan bu temel bağlantı bazen tamamıyla kaybolabilir. Biyofilik tasarım doğal ortamlarda yaşamak, çalışmak ve öğrenmek adına bu yakınlığı tekrar kurabilmeyi amaçlayan yenilikçi bir yöntemdir. Bu yaklaşımı benimseyen tasarımcılar iç mekana veya mimari tasarıma bilinçli olarak doğayı dahil ederek yeniden bağlantı kurabilmeyi amaçlar. Kısacası, bu kavram yapılı çevrenin arasına doğanın sızabildiği yöntemleri araştırmanın bir yoludur.

Hayatlarımız giderek kentleştikçe doğal ışık, yeşil alanlar ve organik malzemelerle olan bağımız azalmıştır. Doğadan yoksun bir çevrenin sağlık, verimlilik ve refah üzerinde olumsuz etkileri olur. Bu durum özellikle kurumsal ofis sektöründe, eğitim ve hastane yapıları gibi kamusal mekanlarda önemlidir. Doğadan kopuk bir çevre zayıf performansa sebep olarak verimliliği düşürür. Bu durum iş kaybı ve yüksek maliyetler ile sonuçlanabilir. Bununla birlikte, teknolojideki gelişmeler ve tasarım konusundaki yeni yaklaşımlar olumlu değişimlere yol açar. Belki bir gün her ofis çalışanı öğle yemeğini bir kentsel çiftlikten hasat edebilecek, tüm hastaneler ise iyileşme teknolojisini doğal dünyanın olumlu etkileriyle kesintisiz bir şekilde harmanlayan parlak, havadar yerler olacak. Biyofilik tasarım işte tam olarak böylesi hibrit yapılı çevrelerin oluşturulmasını araştırır.

Fotoğraf: VodafoneZiggo Offices – Rotterdam
Biyofilik Tasarımın Yararları Nelerdir?

Doğa ile insan yapımı çevre arasında güçlü bağlantılar kurmayı hedefleyen bir tasarım yaklaşımının adı olan biyofilik tasarımın, faydalı etkileri kanıtlanmış bazı neticeleri vardır. Örneğin ofis çalışanlarının daha üretken olmasına yardımcı olmak, çocukları okullarda öğrenmeye teşvik etmek ve hastanedeki hastaların iyileşmesine yardımcı olmak gibi bazı iyicil sonuçlar elde edilebilir.

Akıllı çalışma alanları ile çalışanların iyileştirilmiş sağlıkları ve performansları arasında doğrudan bir ilişki vardır. İş yerinde doğayı birleştirmek için yapılan basit değişiklikler bile çalışanların çalışmaya başladığı zaman nasıl hissedeceği ve çalışırken ne kadar mutlu, yaratıcı ve üretken oldukları üzerinde büyük etkiye sahiptir. Yapılan araştırmalara göre ofisteki verimlilik %8 oranında artırılabiliyor, çalışanların iyi hissetme oranının %13 artması ise yaratıcılığın ve işe gitme oranının artmasına olanak tanıyor.

Eğitim yapıları içinse çok daha çarpıcı sonuçlar elde edilebilir. %20-25 gibi dramatik bir oranda artan öğrenme durumu kesinlikle iyi bir sonuçtur. Öğrencilerin test sonuçlarındaki iyileşme, konsantrasyon seviyelerindeki ve derse devamlılıktaki artış, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi durumlarda görülen çarpıcı iyileşme, biyofilik tasarımın olumlu etkilerinden sadece birkaçıdır.

Sağlık yapılarında da benzer şekilde etkili sonuçlar elde edilebilir. Biyofilik tasarım yaklaşımı, hastalar üzerinde sakinleştirici ve iyileştirici etkiler sağlar. Yapılan araştırmaya göre ameliyat sonrası gerçekleştirilen hasta bakım ihtiyaçları %8.5 oranında, ağrı kesici ilaçların tüketimi ise %22 oranında azalmıştır.