2020’nin başında etki alanı genişleyen Covid-19 salgını, her bilinmeyen gibi önceleri paniğe yol açsa da, bu panik havası kısa sürede dağıldı ve yerini maskelerin, dezenfektanların, fiziksel mesafelerin gölgesinde yeşeren yeni normalleşmeye bıraktı.
Bütün bunlar yaşanırken kültür-sanat alanı da bu yeni duruma hızla adapte oldu; üretim ve tüketim araçlarını güncelleyerek, izleyicisine ulaşmanın bir yolunu buldu. Bir yandan dijital mecranın olanakları ve olanaksızlıkları tartışılırken, diğer yandan ulaşılabilir sanat alternatifleri birbiri ardına hayatımıza girdi ve sanatın dijital yolculuğu da benzeri görülmemiş bir ivme kazandı.
Yeni Bir Dönem Başlıyor: Dijital Kültür Sanat
Sanatın yeni medya araçları ile yeniden sunumu ve üretimi her ne kadar pandemi ile gündeme geldi ise, post-modern sanat, izleyenin de sanat eserinin bir parçası olmasında etkili oluyor.
Pandemi ile daha görünür ve ulaşılabilir olan bu süreç, dijital dünyanın olanaklarıyla üretilen bir eserin sanat yapıtı olarak görülüp görülemeyeceği tartışmasını hızlıca bitiriyor ve özellikle plastik sanatlar, alışıldık mekan algısının dışına çıkarak, herhangi bir yerin de sanatsal bir mekan olarak kurgulanabileceğini gösteriyor.
Sanat Eseri ve Sergi Mekanı İlişkisinde Dönüşüm
Kapanmanın ilk günlerinde evlerinin balkonlarından mini konserler veren müzisyenlerin umut arttıran videoları sosyal medyada paylaşım rekorları kırarken; halen sanatçılar evlerinin balkonlarında resim sergisi açıyor, Instagram hesaplarından atölyelerini paylaşıyor ve karşılıklı etkileşim imkanı bulan izleyici de bu yolculuğun bir parçası haline geliyor.
Sanat-izleyici ilişkisinde önemli bir yer tutan mekan kavramı giderek muğlaklaşırken, internet erişiminin olduğu her yer sanat mekanına dönüşebiliyor. Mimarinin sanatsal sunum ve algı üzerindeki etkisinin yadsınamaz olduğunu tekrar hatırlatmakla beraber, mekansal tekliğin ortadan kalkması bir anlamda da sanat ve izleyici arasındaki mesafeyi ortadan kaldırıyor.
Çevrimiçi Müze Gezileri
Pandemi şartlarına hatırı sayılır bir hızla uyumlanan kurumların başında müzeler yer alıyor. Tüm sergilerini çevrimiçi ortama taşıyan müzeler, hem kendi kurumsal iletişimlerini hem de pandemide izleyici alışkanlıkları ve davranışlarını değiştiriyorlar. Günlük hayatında müze gezmek gibi bir alışkanlığı olmayan kişiler dahi eserlere ulaşım bu kadar kolay olunca, bu online deneyimi mutlaka keşfediyorlar.
Üstelik burada, sergilenen yalnızca eserler değil aynı zamanda müzenin kendisi oluyor. Dolayısıyla pandemi ve yeni medya araçları yalnızca mekan algısını değil, izleyicinin izleme davranışını da değiştiriyor.

Metropolitan Museum (New York), British Museum ( Londra), Musei Vaticani (Roma) National Gallery of Art (Washington) gibi dünyanın önde gelen müzeleri, salgın yüzünden evlere kapanmak zorunda kalanlara bambaşka ufuklar açıyor.
Ülkemizde de Pera Müzesi, kültür sanat sergilerini çevrimiçi ortamda izleyici ile buluştururken, Arkas Sanat Merkezi, Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul Modern gibi pek çok kurum ücretsiz olarak hizmete açtığı seçkileriyle, bilgisayar ya da telefon ekranından sanatın salgından daha hızlı yayılabileceğini hepimize gösteriyor.
Online Film Festivalleri
Kültür ve sanat hayatımıza yön veren önemli isimlerinden İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) başta İstanbul Film Festivali ve Jazz Festivali olmak üzere pek çok etkinliğini dijitale taşıyınca, sergiler kadar konser ve filmler de çok daha kolay ulaşılabilir oldu. Bu etkinlikler müzeler gibi ücretsiz değilse de, ulaşılabilir sanat alternatifleri yaratması bakımından son derece önemli.
Documantaries Belgesel Filmler Festivali, FilmMor Kadın Filmleri Festivali ve İşçi Filmleri Festivali online gösterimleri ile salgının sınırladığı hayatlarımıza sınırlar ötesi hayatların hikayelerini ulaştırmayı başarıyor.